İlkbaharda rengarenk çiçeklerle donanır Adada bahçeler, yollar, kırlar! Mor salkımlar, renklere adını veren erguvan renkli erguvanlar, leylak renkli leylaklar açarlar. Gerçi leylağın birkaç rengi olsa da; o, daha çok adını verdiği renkle özdeşleşmiştir. Leylak, bir de açma zamanı; adalı rum komşularımızın özellikle çocuklara verdikleri boyanmış yumurtalar nedeniyle , bizlerin daha çok “yumurta bayramı” dediğimiz paskalya zamanına denk geldiği için eski adalılar tarafından “paskalya çiçeği” olarak da bilinirdi:) Bunu, bir ucu Maden Caddesinde diğer ucu da Tepeköy’de Dr.Şeref Bey sokağının sonuna kadar uzanan Keçicioğlu’nun, her ikisi de Vasil adını taşıyan rum bahçıvanları ve yine komşularımız eski türk bahçıvanlar Osman ve Lütfü amcalardan duyduğum için biliyorum! Bilenler de çoktur ama ben, değişen Ada nüfusu içinde bilmeyenlerin de çok olduğunu düşünerek yazıp, sanal da olsa kayıtlara geçmesini istedim! Okumaya devam et
Ne kadar çok dinlerdik bir zamanlar
Kimselere anlatmadığım düşlerim vardı ve kimsenin bozmasına izin vermediğim düşlerim. İçinde saklı sevdam olan, belki onun bile bilmediği, anlatamadığım dokunulmamış, kirletilmemiş, bozulmamış düşlerim, arkadaşlarım dostlarım vardı. Arada bir de olsa beni bu kadar mutlu eden belkide onlardı. Kimseler bilmezdi sevdamın büyüklüğünü, ellerin avuçlarımdayken. Masallar anlatır şiirler yazardım sana. Düşlerimi anlatırdım birer birer. Nerden çıktıysa şu yabancı ülke… Gidiyorum bile demeden gidişin hiç beklemediğim bir zamanda, henüz daha ellerin avuçlarımda. Zorunlu göçten ilk defa nefret ettim. Kimselere anlatamadığım düşlerimi çiğniyerek mecburen gittim. Geri geldiğimde sende yoktun, bir haber bile veremeden gitiğini söylediler. Bana bıraktığın kırkbeşliklerden başka bir şey Okumaya devam et
Sahne Bizim
Büyükada, çocukluğumun ilk gençliğimin geçtiği yer. Babam, Annem ve iki ağbimle birlikte yaşadığım Tepeköy. Bana çok uzun yılların özlemini çağrıyor. Bu seferki Büyükada yolculuğum her zamanki gibi çok güzel ve özeldi benim için. Bostancıdan Büyükada’ya kalkan deniz motoruna bindiğimizde gideceğmiz yer belliydi. Yeğenim ve iki arkadaşıyla Ahmet ağbinin restorantı Prinkipo’da söndürecektik fenerleri. Güneşin batımına yakın hareket eden motor önce Heybeli
adaya daha sonra güneşin batımı, hafiften karanlığın çöküşü ile büyük adaya doğru yol alırken aklımdan çocukluk ve gençlik yıllarım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyordu. Sağolsun Ahmet ağbinin‘de bizlere eşlik ettiği güzel bir akşamın ardından son motoru kaçırmamak ve biraz da yürümek adına bir saat kadar erken ayrıldık Prinkipodan. Yeğenime ve arkadaşlarına çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği yerlerde aklıma gelen anılarımı anlatıyordum. Yanımdan geçen Orhan ağbiydi arkasından seslendim döndü hiç değişmemişti. Okul arkadışım, kardeşi irfanın ne yaptığını sordum şaşkın şaşkın suratıma bakıyordu. Ben İrfan dedi tam kırk yıl görmediğim arkadaşım ağbisi orhan ağbiye okadar benziyorduki. Okumaya devam et
Bir Adalının Aşkı
Bilirmisin bir tanem o kadar zor ki bu yüreğimin tamiri. Kırk yıllık sevdam, bebeğim, gözlerini, bana sarılmanı özledim. O kadar özledim ki seni, isyan edesim geliyor kaderime. Sen şimdi kaçıncı uykundasın, kim bilir kimlere sarılıyorsun,aşkım diyerek yanındaki bedene. Mutlu musun? Aklına geliyormuyum, düşünüyor musun beraber geçirdiğimiz yılları, günleri ve saatleri. Bana baktığın gibi sevgi dolu mu bakıyorsun ona, bana sarıldığın gibi sarılıyormusun sıkı sıkı. Bakarken gözlerine parlıyor mu bana baktığın gibi. Ben şimdi yalnız, ben çaresiz, senin bana gelmeni bekliyorken. Hemde bir karşılık beklemeden, sadece bana sarlmanı beklerken, seni sevmeye, seni içimde büyütmeye devam ediyorum. Biriciğim, umutsuz sevdam, meleğim benim. O kadar işlemişsin ki içime, o kadar tanıdık ki, bırakamıyorum unutamıyorum seni. Ne yapacağımı, ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Bir çare arıyorum bulamıyorum nerelerdesin şimdi kim bilir. Sadece bir şekilde bana gelmeni, bana sarılmanı bekliyorum, küçük bir çocuğun sevgi beklediği gibi bekliyorum. Geldiğinde, yüzümü gömeceğim göğsüne, doyasıya sarılacağım sana. Yine alacağım o sevgi dolu yüzünü ellerimin arasına. Bana sarıldığında nefes bile almayacağım, ürkütmemek için seni. Sen yeter ki dön ve gel, yeter ki sevgini esirgeme benden. Yine istersen git sonunda, söz sesimi çıkartmayacağım dur bile demeyeceğim. Okumaya devam et
Adanın en güzel zamanı İlkbahardır
Tabi zevkler tartışılmaz ama bence Adanın en güzel zamanı ilkbahardır! Kışın yalnızlığı, kimsesizliği, soğuğu gitmiş, tabiat kış uykusundan uyanmış etrafta ki ağaçlar, kırlar yeşil giysilerini giyip türlerine göre rengarenk aksesuarlarını takınıp süslenmişlerdir. İnsanlar da doğanın canlanışına ayak uydurup, adeta sokakları ıssızlığından, yalnızlığında kurtarmak için kışın kapandıkları evlerinden daha sık çıkıp, dolaşır olmuşlardır. Biraz daha yaza yaklaştıkça o yollarda; okulu kırıp gelen gençleri, hafta sonlarında ise evi olanların yanı sıra kiralık ev tutmak için gelen yazlıkçıları görmek güzeldir. 19 Mayıs tatilini fırsat bilip pikniğe gelenleri, onların getirdiği günü birlik coşkuyu, hem gelişlerini hem de gidişlerini iskeleye yakın bir yerde oturup seyretmek çok zevklidir! Tabi günümüzde bu yazdıklarım biraz değişiklik gösteriyor olabilir. Çünkü özellikle arapların başını çektiği turist gruplarının artması benim bu günü birlik kalabalıkları görmekten aldığım zevki biraz azaltabilir! Ama adadaki hayatiyeti canlandırması bakımından önemlidir. Kışın işleri yavaşlayan esnafın işerinin açılmasını, kendini, iş yerini yeni mevsime hazırlamasını, kışları kapalı olan bazı işyerlerinin ise açılma çalışmalarının yapılmasını sağlar ki bunları izlemek de ayrı bir zevktir. Ama mayıs sonu daha doğrusu okulların kapanıp, yazlıkçıların da gelmesiyle bu zevk artık yok olur! Yerini rahatsızlığa bırakır:) Çünkü iskelede yürüyemez olur, kalabalıkları aşamaz vapuru bile kaçırabilirsin, komik ama gerçek:) Yani yaz, çok kalabalığı ile caddelere taşan masaların yolları kapatması falan gibi bir sürü nedenden biraz sıkıntılı geçer! Okumaya devam et
EVLERİNİ BIRAKIP ANILARI İLE YOLA ÇIKTILAR
SEVGİLİ TUNA SARANGA’YA TEŞEKKÜRLER….
Nilüfer Uzunuoğlu
Bir küçücük ada insan hayatın da bu kadar büyük bir yere sahip olabilir mi? Stavro, Niko, Maki, Yorgo, Marika, Lambi, Roberto, Maria, Pavlos, Zmaragda, Savva, Rouli, Marina , 30 yıl önce 40 yıl önce yurtlarını bıraktılar, anılarıyla birlikte yola çıktılar, o anılar ki yıllar boyu onlara Burgazada’yı yaşattı, tatlı bir ninni gibi uykusuz gecelerine eşlik etti.
Severek ayrılmak ne zor.. Doğru dürüst veda edemeden, daha doğrusu veda etmek istemeden sevdiğin topraklardan ayrılmak ne zor, vaktinden evvel büyümek gibi.. Kimi çakıl taşları topladı Çamakya’dan, kimi Hristos’tan çiçek.. Bazısı yaktı tüm resimlerini kaçmak için anılardan.. Antigoni’yi sevdiler, güzel evler yaptılar, kiliseler, bostanlar, gazinolar, yelkenler, kayıklar hepsi geride kaldı.. Okumaya devam et
ADALARA GİDECEKLERİ BEKLEYEN TEHLİKE
Adalar Belediyesi son günlerde yaşanan tırtıl alerji vakalarına karşı ada ziyaretçilerini uyardı. Vücudun pek çok yerinde kırmızı, kaşıntılı şişliklere neden olan tırtıl alerjisi 4 hafta sürüyor.
İŞTE ADALAR BELEDİYESİ’NİN AÇIKLAMASI:
Son günlerde Adalara ziyarete gelen, orman alanında gezinti veya piknik yapan yurttaşlar Adalar Belediyesi’ne şikayet başvurusu yapmaktadır. Okumaya devam et
Zaman Tüneli
Hatırladıkça kederleniriz, gülümseriz ; “Kırk yıl geçmiş aradan ayrı ,ayrı bitsin artık buluşalım deriz…” Umudun sönmediği ama tükenme noktasında olur insan dinlediğimiz şarkıları dinlerken…“Kırk yıl geçti…” Dile kolay kırk yıl geçmiş aradan, kimi zaman yaşamın meşakkati, kimi zaman mesafelermiydi bizleri ayıran. Aslında hiç biri değildi, biz baştan kaybetmiştik birbirimizi. O kadar genç ve masumduk’ki, kaderin oynadığı oyunun farkında bile değildik. Kendimize geldiğimizde ise çoktan yitirmiştik birbirimizi. Kırk yıl sonra buluşurken yürekler hala aynı heyecanı taşıyordu. Yürekler acı ile dağlansa da umut insanda olduğunu bizlere gösteren büyük bir özveri hikâyesiydi bu.
Yola çıktığımda kırk yıl görmediğim kaybettiğim can dostuma bir an önce kavuşabilmek, gözlerinin içine bakabilmek duygusu kaplamıştı yüreğimi. Dinlenmek mola vermek gibi hayti gereksimleri bile unutmuş sadece yola konsantre olmuştum.
Globalleşen dünyamızda iyi diyebileceğim tek şeyin: izlerini bir şekilde kaybettiğim Okumaya devam et
Yitirdiklerimiz
Böyle bir yazıyı kaleme alma fikri Can dostum Ligori Tomurcuk Gül’ün küçük Kız kardeşi Rodi Tomurcuk Gül’den aldığım bir e’mail ile başladı.
Ağlama gelinim ağlama,
Mor yemeniler bağlama,
Yolcuyuz yolumuzdan eyleme. ( Video Bakınız )
İle başlayan ve kendi sesi ile seslendirdiği bir Türküyü dinlediğimde başladı. Türkü Mübadele yıllarında Lozan antlaşması ile Anadoludan – Yunanistana göç etmek zorunda bırakılan 200 bin Karaman Rum Ortodoks Türkleri ile birlikte göç etmiş. Kapadokya yöresine ait olan bir türküydü. Şimdilerde Anadoluda malesef okunmuyor. Hatta bilinmiyor. Okumaya devam et
Bir Fotograf yorumu
Gerçekten güzel bir fotoğraf, mevsimlerden de yaz belli ki ve dozunda bir kalabalıkla yaşıyor zamanı ada! Giyimlerden, arnavut kaldırımı ya da parke taşı ( da derler ama paket taşı) döşenmiş iskele ağzına (girişine) kadar çok özel görünüme sahip bu fotoğraf gerçekten mürur-u zamana (geçmiş zamana) ait bir mühr-ü zaman (zaman mührü) gibidir! Zaten fotoğraflar, bir tür an’a vurulan kırmızı mühürlerdir ki; artık, o an’ı değiştirmek mümkün olamaz! Bazen fantastik filmlerde bu mümkün gibi olsa da gerçek olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz!
Büyüteç altına alıp baktığımızda bu fotoğrafta, görecek çok şey var! Giyimler ve paket taşlarının dışında hemen farkettiğim; şimdilerde madam Yvounne (ivon)’un kafesi olarak bildiğim bu yerin, o zamanlar yoldan 2 basamak yüksekte oluşu! Nedense hala öğrenemediğimiz birşey var ki bu asfalt dökümü! Bu yüzden burada da görüldüğü gibi, birçok yapının penceresi bazen yoldan 1-2 karış yüksekte ya da yol hizasında, kapılar ise yol seviyesinin altında! Aslında adada da, yapıldığındaki hali, asfalt seviyesinin altında kalmış pekçok örneğe rastlayabiliriz!… Okumaya devam et