Büyükada, çocukluğumun ilk gençliğimin geçtiği yer. Babam, Annem ve iki ağbimle birlikte yaşadığım Tepeköy. Bana çok uzun yılların özlemini çağrıyor. Bu seferki Büyükada yolculuğum her zamanki gibi çok güzel ve özeldi benim için. Bostancıdan Büyükada’ya kalkan deniz motoruna bindiğimizde gideceğmiz yer belliydi. Yeğenim ve iki arkadaşıyla Ahmet ağbinin restorantı Prinkipo’da söndürecektik fenerleri. Güneşin batımına yakın hareket eden motor önce Heybeli
adaya daha sonra güneşin batımı, hafiften karanlığın çöküşü ile büyük adaya doğru yol alırken aklımdan çocukluk ve gençlik yıllarım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyordu. Sağolsun Ahmet ağbinin‘de bizlere eşlik ettiği güzel bir akşamın ardından son motoru kaçırmamak ve biraz da yürümek adına bir saat kadar erken ayrıldık Prinkipodan. Yeğenime ve arkadaşlarına çocukluk ve gençlik yıllarımın geçtiği yerlerde aklıma gelen anılarımı anlatıyordum. Yanımdan geçen Orhan ağbiydi arkasından seslendim döndü hiç değişmemişti. Okul arkadışım, kardeşi irfanın ne yaptığını sordum şaşkın şaşkın suratıma bakıyordu. Ben İrfan dedi tam kırk yıl görmediğim arkadaşım ağbisi orhan ağbiye okadar benziyorduki. Benim anılarımda kalan İrfan çok başkaydı ve ben yılların neler yapabileceğini hesaplamamıştım. Tesadüfen önce çocukluk arkadaşım irfanı bulmuştum. 40 yıldır görmediğim can arkadaşıma sarıldım sımsıkı. Çok ilginç bir şey çocukluk arkadaşlarınızı yıllardır görmediyseniz gözlerinden mutlaka tanıyorsunuz. Çünkü daha sonra o kadar muzip kimse bakmıyor size. Tüm yaramazlıkları birlikte yapıyorsunuz ve bir birinizi her şeyinizle biliyor ve kabul ediyorsunuz. Ve yıllar sonra yeniden karşılaştığında o muzip bakışla buluşuyorsunuz.
Sanki hiç ayrılamamışınız gibi, sadece biraz bedeniniz büyümüş, belki saçlarınız beyazlaşmış binlerce şey yaşanmış ama siz o an yine o çocuksunuz. Oynadığınız oyunlar, küçük meyve hırsızlıkları vbg. Öyle anılar geçiyor gözünüzün önünden, anılardan konuşup
gülüyorsunuz bazen tebbesüm bazen kahkaha ile.
Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan: Ne büyük bir teslimiyet ve o anı yaşama öyküsü aslında. O kadar israr etmiştiki bırakmam diye tutturdu. Bu kadar yıldan sonra hiç bir şey diyemiyordum bir yanım kalmak diğer bir yanım gitmek arasında gidip geliyordu. Hiç bir şeyim yoktu yanımda diş fırçam yatarken giyebileceğim herhengi başka bir kıyafet. Sonunda yeğenimde kalmam gerektiğini söyleyince kabul ettim kalmayı. O gece daha sonra öğrendiğim kızına ait olan otelde misafir etti beni. Ahmet ağbinin yerinde yeterince içmiştim birer dublede otelde içince yattığım yeri beğendim diyebilirim. Sabahleyin uyandığımda bir duş alarak kendime geldikten sonra saatin bayağı geç olduğunun farkına vardım. Kahvaltı için geç kalmıştım sanırım. Resepsiyonda bir kahve içerek kendime gelmek istedim. İrfan bütün düzenlemeyi yapmış beni Diğer otelinde Prenses koyunda kahvaltıya bekliyordu. Kapıda bir payton beni almak için gelmiş hazırdı. Paytona bindim ve Prenses koyuna giderken etrafıma şaşkın şaşkın bakıyordum. Neler değişmiş neler eskisi gibi kendini koruyor. İrfan otelin kapısında beni bekliyordu. Kahvaltımızı ederken yılların getirdiği değişiklikler yaşadığımız hayatlar her halde bir birimizle paylaşacak, anlatacak biriktirdiğimiz çok şey vardı. Prenses koyu doğayla o kadar iç içeydi ki ve herşey o kadar bol paylaşılıyor ki. İrfan Otelin biraz üstünde kendine kurduğu küçük bir çiftlikte yaşadığını anlatıyordu. Bir kez daha anlıyorum ben doğadan uzaklaştıkça paylaşmayı unutmuşum. Kahvaltıdan sonra merkeze İrfanla birlikte döneceğimizi düşünürken o motoruyla gideceğini söyledi saat kulesinin yanında kızının butiğinin önünde buluşacaktık. Beni Prenses koyuna getiren paytonla tekrar geri dönmüştüm. Buluştuktan sonra birlikte çarşıya doğru yürüdük. Yıllar sonra bir çok dükkanın yerinde olduğunu görmek beni bayağı mutlu etmişti. Ciğerci Altan ağbi yerindeydi ve hiç değişmemişti, Özkan yolda görsem tanımazdım her halde. Yavuz ağbi biraz olsun andırıyordu. Ve ben geçmişten günümüze ara verdiğim kırk tekrardan sonunda adaya
yerleşmeyi düşünüyordum. Çocukluk ve gençlik arkadaşlarımla bir arada geçirdiğim iki üç saatlik zamanın tadı kursağımda kalmıştı. En güzel tarafı ise uzun yıllardan beri unuttuğum Kaşar peyniri pastırma ve taze ekmekle yol ortasında yediğim muhteşem bir ziyafet’ti. İrfan beni yolcu etmek için ne kadar israr ettiysede kendimi misafir gibi hissetmek istemediğimi söyleyerek veda ettim.Hayat dediğimiz tiyatro sahnesinde oyuncular biraz yaşlanmış, biraz bezgin, biraz da yorgun gibiydiler. Sufleye gerek duymadan tuluat yapıyorlardı. Ve sahnesinde doğduğum Büyükada’dan yeni bir turneye çıkıyormuş gibi o sahneyi arkamda bırakarak başka bir sahnenin oyuncuları ile buluşmaya gidiyordum. Belki bir gün son oyunumun tüm oyun arkadaşlarımla birlikte ilk sahne aldığım tiyatroda oynanması umudumu koruyarak.
Mehmet Tevfik Özkartal
20 yıllık büyükadalıyım. ailemde herkesin çocukluğu orda geçmiş. 25yaşındayım ama inanın adaya gelirken adaya dair hissetiklerim ailemin anlattıkları ve sizin anlattıklarınız birebir aynı. adanın dokusu yıllar geçse de herkese tadılması gereken bir lisan öğretiyor.
:)) resimlerden adanin kokusuna ulastim. tesekkurler paylasim icin.