Yaşamın kıyısında sevgiyi paylaşmak

selanikGünün birinde sevgiyi paylaşmak adına bir şeyler karalayacağım gelmezdi aklıma. 1960 lı yıllarda yaşadığım Büyükadayı  düşününce,  bu günün resmini görmem pek zor olmadı. Sokak kapılarımızın kilitlenmediği, sofralarımızın tüm dostlara açık olduğu  yılları, düşünerek günümüzle kıyasladıkça  geçen yıllar içerisinde, nekadar fakirleştiğimizi gördüm.
İnsani değerlerin  öldüğü! Ağlamanın, gülmenin, hüzünlenmenin , sevmenin,  makinalaştığı, hür düşünme melekemizi elimizden alan şu garip Dünyadan,  ne bekliyebilirki artık  insan.

Tabiki; yaşam karşılıklı bir dokunuşta, bakışta , hissetmekte gizli. Bu günün yapay değerlerinde değil. Her şeyi  Maddiyatta, Lükste, ararmak, bencilliğin had safhaya ulaştığı günümüzden başka ne beklenirki. Okumaya devam et

Hayat dediğin bir Tiyatro sahnesi

Sırası gelirse rolümüzü oynarız. Sufle gelmezse doğaçlarız. Yaşadığınız  yer Büyük Adaysa yorucudur; Tepeköyde Nevruz mevki sokağında oturmak, her defasinda yokuşu inmek, çıkmak kaldırım taşı döşeli yolda koşmak. Bisikletin olsada  pek fayda etmez, İnerken inersin bir şekilde yokuş aşağı doğru son sürrat marka bisikletinle, dönerken geriye bisikletin ilave bir yük olur nedense  bedenine. Bu sebepten olmazsa olmazıdır Büyükadanın ya Arabaya  ya Eşşek. Yazdıklarım, yaşadıklarımın yerini aldı. İnsan yazarken, yazdıklarını yaşadıkları sanıyor, zihnimin derinliklerinde uyuyan gizli düşünceler uyanıyor, solmuş duygularım canlanıyor, uzakta kalmış çocukluğum, gençlik anılarım yorgun yüreğimi acısıyla, tatlısıyla okşuyor, ruhumda zaman zaman oluşan karamsar duygular unutuluyor, Birden bire her şey güzel ve sevgiyle hatırlanıyor, çirkinlikler örtülüyor. Okumaya devam et

SARNIÇLAR

Büyükada´da Kuyular ve sarnıçların birlikte olduğı evlerde çoktu. Çünkü fonksiyon olarak farklılık taşırlardı. Sarnıçlar iç duvarlarının son kat sıvasının çimento ağırlıklı şap denilen harçla yapıldığı ve içme dahil ev ihtiyaçları için kullanılan suyun depolandığı yer altı yapıları idi. Kuyular ise genellikle yalnızca taşla örülüp içleri çoğu kez sıvanmayan ya da kaba sıva olarak bırakılanlardı ki genellikle bahçe sulama, dış mekan yıkamaları için kullanılırdılar. Kuyu duvarlarının geçirgenliği yer altı suları ile dolmasını sağladığı gibi suyun aynı şekilde çekilip boşalmasını da getirirdi. Yani kuyuların doldurulması için özel bir çaba sarf edilmezdi.Ama sarnıçlar öyle değildi. Damlardan derelerle toplanıp, borularla sarnıçlara yönlendirilen sular, önce biri dışarı boşa açılan bir boru diğeri ise sarnıca uzanan borunun olduğu kapaklı kova gibi bir kaba gelir. Okumaya devam et

İstemihan Ulusoy

302271Plain Dealer, Cleveland, Ohio’lu 90 yasindaki Regina Brett’in  kaleminden:
Bir zamanlar, doğum günümde, “Hayattan aldığım 45 ders” başlıklı  bir yazı yazmıştım.
Bugüne kadar en çok okunan ve istek alan makalem oldu !
1.Hayat haksızlıklarla dolu ama yine de güzel.
2.Şüphede kalma, ikinci bir adım daha at !
3 Hayat, nefrete harcayacak kadar uzun degil !…
4.Hastalandığında sana işin degil, ailen, arkadasların bakacak.
Onlarla Onlarla bağını koparma !
5.Her ay kredi kartlarını ödemeyi unutma.
6.Her tartışmayı kazanacaksın diye bir sey yok !Fikir farklılıklarını
kabul et.
7.Ağlayacaksan, bir başkasi ile birlikte ağla.
Tek başına ağlamaktan evladır.. Okumaya devam et

Başlamak yeniden

Çok uzun zaman geçti yazmayalı. Araya tatil girdi demek isterdim ama, şöyle geriye dönüp baktığımda maalesef ki sayfalar ile arama giren işim´miş. Neredeyse tüm çalışarak geçirdim hayatı.Şansımı denemek istiyorum bu defa; yeniden başlamak kaldığım yerden ve yazmak sayfalar dolusu.
Zaman zaman insanın hayattan bıktığı, bir yerlerde hata yaptığını farkettiği anlarda, olmasını istediği şeyler için yeniden başlamayı düşünür. Bir film şeridi gibi herşeyi başa sarmak mümkün mü? Yada geçmişten ders alıp kaldığı yerden tertemiz bir sayfa açmayı düşünmek.. Yazmak temiz sayfalara hatasız, düşünmeden herhangi başka bir iş yapmayı. Okumaya devam et

1960´lı yıllarda Büyükada´da yaşadım şanslıyım

vesikalikÇocukluğumda, bu gemilerle gece yolculuğumda, yaz olsun kış olsun hep baş üstü açık güvertedeki projektör (ışıldak) kumandasını yapan gemicinin yanında bulunurdum… Geminin gece karanlığında denizi yarışını ve projektörden çıkan ışık huz mesinin deniz üzerinde dolaşımını izlerdim…ışığın çarptığı çevredeki tekneler birden hayalet gibi belirirdi ve durgun suda yüzmekte olan, bembeyaz martıların ışıktan ürkerek kümeler halinde kaçışlarını izlemek büyük keyif verirdi… Okumaya devam et

Yazmak ve okumak dostlar!

Vesikalik_02Anılar, günceler, mektuplar, gezi yazıları içtenlikli yazılardır. Bilhassa ilk üç türde samimiyet daha bir anlam kazanır, öne çıkar. Kolayca okunuverirler. Andrè Gide’in deyişiyle “hatıra yazmak ölümün elinden bir şey kurmak” olduğuna göre, her anı bir değer ifade eder. Yazıcısının maharetine göre kuşkusuz kıymeti artar. Geçmişe dair kaydedilenler, toplumsal hayata da bir şekilde yeni kazanımlar sağlar. Anı yazarı, çok zaman yazdıklarını ilerlemiş bir yaşta yazdığı ve yaşadıklarına duygusal/ öznel bakacağı için, hatıralarda anlatılanlara ekseriyetle ihtiyatla yaklaşılmalıdır. Okumaya devam et

1960 larda Büyükada´da yaşamış şanslılar

Öne çıkarılmış

60′ lı yıllarda Büyükada ilkokulunda okumuş, kırtasiyeci ve oyuncakcı AHMET ŞENER’den okul ihtiyaçlarını almış olanlar…
Meydanda yapılan 23 nisan törenlerine katılmış ve hiristosta okul gezisinde piknik yapmış olanlar…
Bisikletçi Maça beyden Samiden ve Behçetten, saati 1 liradan üç tekerlekli bisiklet kiralıyarak çınar meydanında turlamış olanlar…
İskele çıkışında, sağda sokak başında sepetiyle duran seyyar oyuncakcıdan, tele dolanan iki kanatlı fırıldak pervane alarak onu uçuranlar, içi talaş dolu lastikli top, yerde sürdükçe çın çın öten ahşap kasnaktan çember, deliğinden bakarak çevirdikçe rengarenk prizmatik şekiller oluşan dürbün satın almış olanlar… Okumaya devam et

Ferruh Ertürk

Adamızın değerli büyüğü ağabeyimiz ressam, Yazar Ferruh Ertürk’ü 18 Ocak Salı sabahı Malesef kaybettik. Nur içinde yatsın,başımız sağolsun. Ne ilginçtir ki kendisini ancak 2009 yılında kısa Ada ziyareti dönüşümde, İskele başındaki kitapçı vitrininde gördüğüm. Kitabını almak için içeri girdiğimde tanıdım. Kitabı istediğimde ilgilenerek kendi yazdığını söylerken, ayak üstü kısa bir sohbetimiz oldu. Onun yıllarca Nizam mahallesinin değişmez muhtarı Bilal amca’nın oğlu olduğunu öğrendiğimde şaşırmıştım. Aynı zamanda sayfa kurucumuz sevgili Erkan’ın da kuzeni olduğunu bu sohpette öğrenmiş oldum.
Aslında muhtar Bilal amcayı çok iyi tanıdığımı söyleyemesem de onun hem komşumuz rahmetli Leman teyze, hem de kız kardeşi Selman teyze (Erkan’ın annesi) ile kardeş olduğunu biliyordum da Ferruh Abi’yi nedense tanımıyordum. Tabi aramızdaki yaş farkı da buna neden olmuş olabilir, çünkü kendimden büyük olduğu halde aynı dönemlerde üst sınıflarda olan bazılarını tanıyorum. Demek ki Ferruh Abiyle bu bağlamda yolumuz bir yerlerde kesişmemiş. Ta ki sözünü ettiğim kitap alış verişine kadar:( Bu ilk ve son tanışıp konuşmamız sonunda aldığım kitabı imzalatıp, vapura binmek üzere ayrıldım. Okumaya devam et

Bizim Sevdalarımız

Konuşmayı,yürümeyi, ağlamayı, sevmeyi burada öğrendik. Ağbilerimizden, Ablalarımızdan zor gelen sevda anılarından. İçimize çektiğimiz sevdayı işte;  adı Tepeköy olan bu mahallede öğrendik. Tepeköyümüzdü bize Anamızın ak sütü gibi bir sevdayı öğreten. Bahar Rüzgarlarının getirdiği yaren kokularıyla, Karşı kıyıda yaşanan aşk’lara benzemezdi bizim aşklarımız. Bir kere sever bir kere aşık oluruz derinden. Sevgimizde kutsaldır aşkımızda, taparız sevdamıza. Okumaya devam et