Hayat dediğin bir Tiyatro sahnesi

Sırası gelirse rolümüzü oynarız. Sufle gelmezse doğaçlarız. Yaşadığınız  yer Büyük Adaysa yorucudur; Tepeköyde Nevruz mevki sokağında oturmak, her defasinda yokuşu inmek, çıkmak kaldırım taşı döşeli yolda koşmak. Bisikletin olsada  pek fayda etmez, İnerken inersin bir şekilde yokuş aşağı doğru son sürrat marka bisikletinle, dönerken geriye bisikletin ilave bir yük olur nedense  bedenine. Bu sebepten olmazsa olmazıdır Büyükadanın ya Arabaya  ya Eşşek. Yazdıklarım, yaşadıklarımın yerini aldı. İnsan yazarken, yazdıklarını yaşadıkları sanıyor, zihnimin derinliklerinde uyuyan gizli düşünceler uyanıyor, solmuş duygularım canlanıyor, uzakta kalmış çocukluğum, gençlik anılarım yorgun yüreğimi acısıyla, tatlısıyla okşuyor, ruhumda zaman zaman oluşan karamsar duygular unutuluyor, Birden bire her şey güzel ve sevgiyle hatırlanıyor, çirkinlikler örtülüyor.

Öyleyse, burun kıvırmadan bu mutluluğun tadını çıkarmalıyım. İnsan bu kadar yaşadıktan sonra, gelecek günlerden çok az şey umuyor, gönlü avuntuya, yeniliğe muhtaç.Yazdıklarımı başkalarının gözüyle okumak, onların sesinden dinlemek şaşırtıcı ve güzel sanki bana ait değilmiş gibi geliyor. Bir resim beliriyor gözlerimin önünde kırık bir aynaya bakar gibi,parçalanmış görünüyor gönlümde. Sanki ağa yakalanmış yıllar,unutulmuş anılar. Sonra bir lodos rüzgarı eser ruhumda, silip süpürür tozları, netleşir görüntüler.

Sevdamı hatırladığım’da canımı yakan unutmuş gibi davranmam değil mi? hayatımdaki kalıcı anıları her zaman geçici sanmıştım, tekrar tekrar yaşamak için geriye dönmedi’ki zamanım, şimdi her şey için ne kadar geç kaldım. O an her zamankinden daha güzeldi. açmış kollarını uçacak bir kuş kadar narin; Sedefe bakıyor, neyi bekliyor? Gökyüzü ile deniz arasına sıkışmış güneşin ışıkları, dalgalarla oyun oynuyor.

Bizi anlatan şarkıları beraber dinlerdik, yolumuzu sonsuzluğa doğru çizecektik, söz vermiştik. Kumsala serilmiş ruhum, ayaklarıma çarpan dalgaları hissediyor. Nasıl bilebilirdim,buranın her şeyin başladığı ve bittiği yer olduğunu. Kim beni onun elinden aldı, umurumda değil, aşındırdığım kaldırımlarına bu Adanın ne söyleyebilirim? ancak, huzursuz, neşesiz oturup bekleyebilirim. Tutkuyla kanatlanmış, kalbimi çarptıran, sonra bir kayaya çarpmış gibi bu sevgi değil mi beni yaşamaktan alıkoyan?

Artık gözlerimin önünde beliren resimlerde bulanık, beni yalnız bırakmalarını söylüyorum dinlemiyorlar. Belki de bir hayal, herkesin gördüğü ve acı çektiği. Her şey biz insanlar için değil mi? Ben kendimle konuşuyorum, sen başın bana dönük, elimde ellerin, yüzünde mutlu bir ifade bakıyorsun. İnanırım içinden ne düşündüğümü merak ediyorsun, arada bir gözlerini açıp dışarıdaki gecenin koyu maviliğinde, sanki içimden geçenleri anlıyorsun. Elinden tutup, çayırlarda  koşmak istiyorum seninle kelebekler gibi, öpmek, okşamak, yemyeşil çimlere karışmış papatya, gelincik çiçeklerinin üzerinde. Sonra  Hiristosta bir ağaç gölgesine sığınıp,günah işlemek gözlerinin içinde. Hissettin galiba, küçüğüm bana arkanı dönüyorsun. Biliyorum senin gözlerinin önünde beliren resimlerde bulanık. Sardıkça bantı geriye, resimler daha da bulanık. Sahne hep aynı sahne. Suflede gelmiyor artık oyuncular yorgun kaybolmuş ezberlerde.

Ben geçmişimi ararken bende, seni buldum kendimde.

Mehmet Tevfik Özkartal

03.10.2011 Nürnberg

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Blue Captcha Image
Refresh

*