Aklıma mukayet olmam lazım ben Tanrının İnsan olarak yarattığı; Dünyadaki Halifesi ben.Hangi hak’ka dayanarak benimle eşit vucut bulmuş bir insana zulm edebilirim. Yaradılanı yaradandan ötürü severim derken. Tanrı insanı yaratıp bu güzelim dünyayı ayaklarımızın altına sermişken, tüm meleklere insan oğluna secde etmeyi emretmişken, payalaşamadığımız ne? Dört hak dini Bakara suresiyle başlarken, Hz.Mevlana Gel, gel, ne olursan ol yine gel, ister kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel, bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir, yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel… derken ne anlatmak istemiştir insan oğluna, İnsanı sevmek, Tanrıyıı sevmektir. Nedendir bu haset. Dostlarım, biz sizlerle insan olduğunuz için aynı bahçedeyiz.Dilimiz, dinimiz bize öğretilenler farklı farklı olsada biz biriz.Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeliyiz, Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeliyiz biz… Beri gel, beri ! Daha da beri ! Neden şu yol vuruculuk ? Madem ki sen bensin, ben de senim, nedendir şu senlik benlik… Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız! Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir.
1974 Kıbrıs harekatının ardından oluşan milliyetçi hava, özellikle Rum kökenli vatandaşlar üzerinde büyük tedirginlik yarattı. 33 yıl önce baskılar sonucu Atina’ya göç etmek zorunda kalan İrini Noti Büyükada’da mutlu ve huzurlu bir yaşam sürerken, hayatlarının alt üst olduğu günleri dün gibi hatırlıyor…
Atina’da avukatlık yapan 49 yaşındaki İrini Noti’nin babası Dimitri Noti Sarıyer’de doğmuştu. 1956’da evlenince Büyükada’ya yerleşti. Büyükada’nın ünlü perdecisi Dimitri Noti, 1975’te tası tarağı toplayıp Atina’ya göç etmek zorunda kaldı. Büyükada’da günlerini anlatırken İrini Noti derin bir nefes alıp, iç geçirdi. “Ada’da hayatımız çok güzeldi. Biz 3 kardeştik. Müslüman, Ermeni, Yahudi hiç fark etmez komşularımızla barış içinde, kardeşçe yaşıyorduk. Bayramlarımızı hep beraber kutlardık. O zamanlar ’Sen neden camiye gidiyorsun’ ya da ’Sen niye kiliseye gidiyorsun’diye bir gün olsun birbirimize sormadık, ayrım yapmadık.”
Derken güzel günler yerini kara günlere bıraktı. Kıbrıs’ta yaşananlar yüzünden Büyükada’da da sıkıntılı güner yaşandığını belirten Noti’nin anıları dün gibi aklında: “1974’te Kıbrıs meselesi olduğu zaman dışarı çıkamıyorduk. Rumca konuşamıyorduk. Bir gün 10 yaşındaki erkek kardeşimi kiliseden çıkınca dövüp, kafasını kırdılar ve yolun kenarına bıraktılar. Onu başka bir Türk alıp hastaneye götürdü ve hayatını kurtardı. Çarşıya girdiğimde eskiden herkes birbiriyle konuşur, şakalaşırdı. Ama televizyonlar Kıbrıs’taki olayları aktardıkça alışveriş yaparken herkes bize ters ters bakar oldu.”
Annemlerin başucundaki kezzap
6-7 Eylül’deki saldırının benzerinin yapılmak istendiğini söyleyen Noti, bir Türk bakkal sayesinde kurtulduklarını anlattı: “Her akşam bisikletimle gezerdim. Bir Türk bakkal vardı. Babamı ’İrini dışarı çıkmasın’ diye uyarmış. Haber gelmişti, 1955 meseleleri gibi aynı şey hazırlanıyordu. Bizi korumak için babamı uyarmışlar. Sabah öğrendik ki motorla adaya gelen sopalı baltalı bazı kişileri karakola toplamışlar. Ondan sonra bir şey olursa diye annemlerin başucunda bir şişe kezzap dururdu.”
Vatanımda öleyim
Bütün olanlara daha fazla dayanamayınca Perdeci Dimitri Noti, çocuklarını alıp Atina’ya göç etmek zorunda kalmış. Orada yeni bir hayat kurmuş ama gönlü İstanbul’da kalmış, sürekli ağlamış. İrini Noti’nin babası Atina’da vatan özlemi içinde yaşadı: “Atina’da evine kapanmak zorunda kaldı. İş bulamadı, dost bulamadı. Bu yüzden her günü İstanbul ve Ada hayaliyle geçti. Atina’daki tüm Büyükadalıları ziyaret etti. Onlarla biraraya gelip ölene dek hep Ada’yı konuştu.”
Adam gibi bir açıklama
İrini Noti, Başbakan Erdoğan’ın son açıklamasını ise yürekten destekliyor: “Allah’a şükür adam bir açıklama, insanca bir yaklaşım. İnşallah bir daha bu hatalar tekrarlanmaz. Artık çok az kişi kaldık ama hiç olmazsa geride kalanlara dikkat etsinler.
Politikacıların biraz açık görüşlü olması gerekiyor. Artık ne kadar sabredilebilir? Biz hep umudumuzu koruduk. Bu nedenle vatanımızla bağlarımızı koparmadık. Kiliselerimize gelip dua ediyoruz, arkadaşlarımız dostlarımızla görüşüyoruz. Çünkü vatan sevgisi hiçbir zaman bitmez, umudumuz her zaman var. Şu anda Rumların çoğunluğu yaşlılardan oluşuyor. 5-6 sene sonra onlar öldükten sonra ne olacak? Eğer ilişkiler iyileşirse Yunanistan’dakiler burada çalışma imkanları olursa gelip çalışabilirler. Örneğin oğlum başka bir ülkeye gidecğine Türkiye’ye gidip çalışabilir.”
Babasının kemiklerini Büyükada’ya gömdü
İrİnİ Noti, 1982’de ölen babasının vasiyetini 10 yıl sonra yerine getirebildi. Babasının mezarını açıp, kemiklerini bir torbaya koydu ve Büyükada’nın yolunu tuttu. Eski komşularıyla sade bir cenaze töreni düzenleyen İrini, babasının vasiyetini 1992’de, ölümünden 10 yıl sonra da olsa gerçekleştirmiş oldu. Geçen yıl vefat eden annesini de babasının yanına gömdüler. Kendisinin de tek isteği ölünce Büyükada’ya gömülmek. “Ben Atina’da yaşıyorum. Burada her şeyim var ama İstanbul’u özlüyorum. İçimdeki acı hiçbir zaman dinmeyecek. Evimiz, arkadaşlarımız, anılarımız oradaydı. Her yaz adaya geldiğimde oğlumla dolaşırken şurada oyun oynadık, şurada bisikletle gezdim diye anlatıyorum. İnsanları kopardılar ama kalbimiz orada kaldı.”
O gün tam 3 bin kişi İstanbul’u terk etti
İstanbul’un Son Sürgünleri adlı kitapta Hülya Demir ve Rıdvan Akar, 1964’te 30-40 bin Rumun sınırdışı edilmesini anlatıyor. 1994’te ilk baskısı yapılan kitaptan…
Bayan Haroula B. Türkiye’den ayrılalı 29 yıl olmuş. Yalnız yaşıyor. Bir turistik otelin yönetici sekreterliğinden emekli. Bayan B. ile Paleo Falira’daki evinde görüştük. Bayan Haroula isminin tamamının yazılmasını istemiyor.
Türkiye’ye ne zaman terk ettiniz?
Burgaz Adası’nda tatildeydik. Karardan haberimiz yoktu. Bir hanım geldi. “Size haber var. Gidiyorsunuz” dedi. Ev bir anda matem yerine döndü. Annem ağlamaya başladı. Evde Türk bir komşumuz bulunuyordu. “Sizi niye kovuyorlar ki suçunuz yok” diye o da bizimle ağlıyordu. Ama genellikle polisler eve gelip kağıt bırakırlardı.
O sıralar siz ne yapıyordunuz?
Leda isimli bir şirkette 9 yıldır sekreter olarak çalışıyordum. İş yerinde herkes birbirini çok severdi. Müdürüm kararın iptali için Ankara’ya bile gitmişti. Ancak bir faydası olmadı.
Bütün aileniz sınırdışı mı edildi?
Evet. Babam 60 yaşını geçtiği için isterse kalabilirdi. Ancak annem ve ben gitmek zorunda olduğumuz için o da geldi. Kızkardeşim ise Türk tebaalı bir Rumla evliydi. Onun için kaldılar. Ama 2 yıl sonra onlar da Belçika’ya yerleştiler.
Sınırdışı kararından sonra neler oldu?
10 gün içinde Türkiye’yi terk etmek zorundaydık. Hiçbir malımızı atamıyorduk. O nedenle de tanıdıklara eşyalarımızı veriyorduk. Hiç unutmuyorum, antika bir yemek odası takımımız vardı. Annem apartmanın kapıcısına sandalyeleri alması için yalvardı. Kapıcı, “Ben ne yapayım bunları” diyerek almadı. Şimdi o sandalyelerin bir tanesi ile ev alınır.
Sonra?
İşimi terk ettim. Bir İtalyan flörtüm vardı. Onu da bıraktık. Arkadaşlarım bir otobüse binip topluca uğurlamaya geldiler. Hepsi ağlıyordu. Kayserili bir şoförümüz vardı. O da ağlıyordu.
Havaalanında atmosfer nasıldı?
O gün tam 3 bin kişi İstanbul’u terk etti. Etraf ana baba günüydü. Gümrükçüler sıkı sıkıya eşyalarımızı ve üstümüzü aradılar. Parmak izimiz alındı. Zaten 20 lira para ve 20 kilo da kişisel eşyamızı çıkarmamıza izin veriyorlarda. Babam havaalanında ’erkekler ağlamaz’ diyor ve yutkunuyordu. Ama gözleri kıpkırmızıydı. Annem uçağa binince fenalık geçirdi. Gümrükçüler bize fena davrandılar. Bavulumda kızkardeşimin gümüş çerçeve bir resmi vardı. Çerçeveyi çıkarıp resmi iade ettiler.
Bizim evin bahçesinden toprak getir
Büyükada’nIn Fıstık Ahmet diye anılan ünlü meyhanecilerinden Ahmet Tanrıverdi, adan ayrılmak zorunda kalanların hikayelerini “Atina’daki Büyükada” adlı kitabında derledi. Büyükada’da doğmuş, çocukluğunun ve gençliğinin acı-tatlı günlerini doğduğu topraklarda yaşarken önce 6-7 Eylül 1955 olaylarının ardından kendi istekleriyle, sonra kitle halinde 1964 Eylülünden itibaren siyasi iktidarca Büyükada’yı terke zorlananları Atina’da buldu konuştu, yaşananları onlardan dinledi.
İsmini vermek istemeyen Rumlardan bazıları o günleri şöyle anlattı: “Çocukluğumuz ve gençliğimiz beraber geçti. Kimseyle sorunum yok, biliyorsun. Ama gelmeyeceğim Ada’ya. Unutmuyorum 1964 yılında kovuluşumuzu. Babam üzüntüsünden öldü, annem üzüntüsünden yatalak oldu, çok çektik Ahmet çok. Altını ben ve karım temizliyorduk. Sonra eşimimi kaybettim burada. Niye geleyim Ada’ya söyler misin? Bana bir iyilik yap, bir daha gelişinde bizim evin bahçesinden bir avuç toprak getir. Mezarıma koyacağım. Senden tek ricam bu…”
Alıntı Vatan
Bende 1960 lı yıllardan beridir Büyükada,lıyım Kahveci İlyasın oğluyum, Rum kardeşlerimize yapılan kötülükten utanç duyuyorum, yıllar önce Atinada bulundum bir taksiye binmiştim adamla ingilizce anlaşmaya çalışırken anladı türk olduğumuzu , sohpet ederken sorduğumda ist nerde yaşadığını Büyükadada demezmi, babamı çok iyi tanıyan çarşı içinde bakkaliye işiyle uğraştığını ve kimler tarafından tekme tokat adadan kovulduklarını boynuma sarılarak anlattıklarını unutmak mümkün değil,yapanların isimleri bende kalacak deşifre etmiceğim çok insan biliyor kimlerin yaptığını.Bu,nu yapanların eline ne geçti kötülükten başka geriye kalan birşey yok ellerinde.